Fark Yaratmanın Yolu MARKA

Fark Yaratmanın Yolu MARKA

Günümüz dünyasında ister birey olarak, ister bir işletme olarak ayakta kalmak istiyorsak fark yaratmak zorundayız. İsimlerimiz bizim markalarımız değil mi? Her isim şahsına münhasır değil mi? İsmi dolduran, ona hayat veren, güven ve sevgi sağlayan biz değil miyiz?

Ya işletmelerimizin ismi?

Her şeyi çarçabuk tükettiğimiz bir dünyada, bir marka yaratmak, ona değer katmak ve yıllara rağmen ayakta durmak uzun zorlu bir sürece dayanmakta.

Yapılan araştırmalara göre; dünyanın en iyi 500 markası arasında birinci sırayı Amerikan Apple, Brand Finance firması aldı. Apple markasına 87,3 milyar dolar fiyat biçildi.

Apple markasının ve logosunun yaratılması ile ilgili pek çok hikaye var. Bu hikayelerin içinde beni en çok etkileyeni şu oldu; Steve Jobs ateri şirketinde video oyunları tasarlıyordu. Setpen Wosniak ise Hewlett Packard’da mühendisti. Bu maceraya bilgi işlem sektöründeki arkadaşlarına fikirlerinin saçma olmadığını ispat etmek için atılıyorlar. Steve Jobs formda kalmak için her öğün bir elma yiyor. Isırılmış bir elma. Bu elma Adem ile Havva’ya bilginin kapılarını açtıysa eğer, bizlere de hürriyetin kapılarını açabilir mi acaba? Bu düşünce ile yola çıkıyorlar. Bir ısırık alınmış elma, iyi geliyor insana. Logo, gökkuşağının 7 renginde ısırılmış bir elma olarak tasarlanıyor. Isırılmış bir elma ile yaratılan fark ve ona yapılan tüm yatırımlar, emekler sonucu bu gün dünyanın bir numaralı markası haline geliyor. Ne bir taklit, ne esinlenme… tamamen özgün, kişisel bir yaratım. Marka olabilmenin bence en önemli unsuru.

Marka nedir sorusunu kısaca şöyle cevaplayabiliriz. Marka; bir işletmenin tüm varlıklarını temsil eden, benzer mal ve hizmetlerini diğer işletmelerin mal ve hizmetlerinden farklı kılmak için kullanılan AYIRT EDİCİ İŞARETTİR. Bu işaret anlamlı yada anlamsız her şey olabilir, harf, sayı, isim, şekil. Amaç fark yaratmaktır. Marka, tüketiciye ürünün kaynağını gösterir. O markaya duyulan güven; sevgi ve bağlılık getirir. Yaşadığımız dünyada alışkanlıklarımıza ne kadar bağlı olduğumuz, yeniliklerden korktuğumuz kaçınılmaz bir gerçekken yeni bir marka yaratmak, onu korumak, devamlılığını sağlamak, güvenirliliğinden ödün vermeden yıllarca ayakta kalmak çok kolay olmasa gerek.

Yaşadığımız çağda şirketlerin gücü sahip oldukları maddi varlıklardan çok markalarının değeriyle ölçülmekte. İster hizmet ister üretim sektöründe olalım, markamıza değer katmanın ve taklitlerinden korunmanın yolu sahibi adına tescil edilmesidir.

Ülkemize baktığınız zaman marka ve markalaşma konusunda son 20 yıldır inanılmaz atılımlar ve bu konu üzerinde çalışmalar var. Artık en ufak bir işletme dahi markasını tescil ettirip, korumanın ne kadar önemli olduğunun bilincinde. Bunu yapılan müracaat sayılarındaki artıştan da rahatlıkla görebiliriz. Türk Patent Enstitüsü’nden alınan verilere göre; 1995 senesinde yapılan marka müracaatı 16.194 iken, 2012 senesinde bu rakam 111.120 olarak tespit edilmiş. Sadece bu rakamlara bakarak bilincin ne kadar arttığı ve konunun öneminin fark edildiği ortada.

Markalaşma sürecinin pek çok adımı, aşamaları mevcut. Ancak değişmez temel kuralı FARKLILAŞMA. Fark yaratmadan marka olabilmiş ne bir hizmet, ne bir ürün, ne de bir sanatçı bulabilirsiniz. Markalaşma; emek isteyen, sabır gerektiren, gönül verilen uzun bir süreç. Bu sürecin başlangıç noktası ise tescil yani koruma. Değerlerimizi, emeğimizi ve kendimizi korumak istiyorsak küreselleşen dünyamıza ayak uydurmanın yolu markamızı tescil ettirmekten geçiyor. Fark yaratıyorsak korumak ve sahip çıkmak en doğal hakkımız. Kendimiz olabildiğimiz ve taklitlerden korunabildiğimiz güzel günler diliyorum.

Derya DOĞANAY